Yazar, halkbilimi araştırmacısı, 1896 yılında
Hekimhan ilçesinde doğdu. Sivas Lisesi'ni bitirdi. Konya öksüzler Yurduna Türkçe
öğretmeni olarak atandı. (1918)
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne seçildi.
Kuva-i Milliye'nin yayın organı olan Gazetesi ve İrşat Dergisini çıkardı.
ilk Maarif (Milli Eğitim) Kongresi'ne öğretmenler Cemiyeti temsilcisi olarak
katıldı. Birçok farklı lisede Türkçe öğretmenliği yapması yanında
Eskişehir'de istiklal Dergisi, Kayseri'de Misak-i Milli Gazetesi, Sivas'ta ve
Samsun'da Duygu ve Düşünce, Afyonda Taşpınar Dergisini çıkardı gittiği
her ilde çıkardığı dergiler ve yazılarıyla Anadolu gazeteciliği ve
dergiciliğine önemli katkılarda bulundu. Topkapı Saray Müzesi müdür yardımcılığı
görevi yapmıştır (1950) Eserleriyle "Masal Babası" unvanını
kazanan Eflatun Cem Güney eğitimciliğinin yanı sıra Anadolu basınını yüreklendirici
girişimleriyle de Türk Eğitimi'ne önemli katkılarda bulunmuştur. Eflatun
Gem Güney 83 yaşındayken İstanbul'da öldü.
Dertli Kaval (1945),
Halk Sun Antolojisi (1947),
En Güzel Türk Masalları (1948),
Halk Türküleri (1953/1956),
Bir Varmış Bir Yokmuş (1956),
Nasreddin Hoca Fıkraları (1957),
Evvel Zaman içinde (1957),
Dede Korkut Masalları (1958),
Aşık Garip (1958-1964),
Kerem ile Aslı (1959),
Tahir ile Zühre (1960),
Gökten Üç Elma Düştü (1960),
Folklor ve Halk Edebiyatı (1971).
Eflatun Gem Güney'in halk ağzından derlediği idi ile Bıdı masalını aşağıda
mutlaka okuyunuz.
Develer tellal iken, piriler berber iken, ben anamın beşiğini
tıngır mıngır sallarken memleketin birinde idi ile Bıdı denen bir
kari-koca varmış.
Mübarekler sanki birbirinin kaburgasından yaratılmış;
ikisinin huyu da suyu da 0 kadar birbirine benzermiş. Kim ne derse ona inanır,
yüzlerine gülen ekmeklerini ellerinden alırmış. El alemden ağızları yandığı
için etliye sütlüye karışmaz, suyu bile üfleyerek içerlermiş. Eh oğul
yok, uşak yok; sığır yok, sıpa yok; geçinmeyecek ne başları var! Dağa
gider, odun toplar; bağa gider, bel beller; gül gibi geçinip giderlermiş...
Günlerden
bir gün baş başa vermiş de başlarından geçeni konuşur dururlarmış. Bir
ara karisi:
-
İdi ! demiş Kocası da:
-Ne
diyorsun Bıdı ! demiş
-Ne
diyeceğim, Allah yüzümüze baksa da bize bir evlat verse, derim. Adam bu söze
gülmüş:
-Bre
Bıdı, demiş nerede 0 talih biz de! Gökten yağmur yerine inci yağsa, yine
bir tanesi başımıza düşmez.
-
Ben de biliyorum öyle ama, söz misali... Hani "olsa ile bulsa, bir araya
gelse, görmemişin bir kızı, Kör Memiş'in bir oğlu olsa'. derler ya, veren
Allah bize de verecek olsa, oğlan mı istersin, kız mı istersin? diye sormuş.
İdi:
İstemekle olursa ben altın perçemli bir oğlan isterim
demiş. Bıdı da.
-Yook!
Doğrusu, ben sırma saçlı bir kız isterim. Han Allah bana böyle bir kız
ihsan etse ninnilerle uyutur, el üstünde büyütürdüm. dile, bir güzel
olurdu ki, doğan aya "ya sen doğ, ya ben" derdi; güldükçe güller
açılır, ağladıkça inciler saçılırdı... Acep insan bakmalara doyar mi
ki! Yüzüne bakanın nasibi, kısmeti artardı. Bu böyle olduktan başka, üstelik
on parmağında on hüner olurdu; bir hali dokur, bir hali dokurdu ki... kim var
kim yok cümle alem oturur da yine bir yanı boş kalırdı. Hele dile bir sofra
donatır, yiyip içende, yine de yetip artırdı. 0 zaman herkesin gözü üstünde
kalırdı ya, yağma yok, dizimizin dibinde ayırmaz; eteğinin ucunu kimselere
göstermezdim; ne küçük vezirin oğluna verirdim, ne büyük vezirin; alırsa
padişahın oğluna verirdim de, varır saraylarda sultan olurdu.
Bıdı
böyle atıp eğirinci kocası dayanamadı:
Hele
sen sus, sultan anası, dedi. Allah bana da altın perçemli bir oğlan verse,
yemez yedirir; giymez giydirir okutur dokutur, öyle bir adam ederdim ki,
kaleminde kan damlar; ağzından cevahir olurdu, alimallah görenin parmağı ağzında
kalırdı; hele kızların .. ille ve lakin ne küçük vezirin kızını alırdım,
ne büyük vezirin; alsam alsam padişahın kızını alırdım.
Öyle
bir düğün yapardım ki...
Id
da bu kadar yükseklerden ucunca, karisi duramadı:
-Bre
Idi, dedi, büyük lokma ye de, büyük söz söyleme; Allah sana bdyle altın
perçemli bir oğlan yerine kel bir oğlan verirse.. 0 zaman tut perçeminden çal
duvara.
Bıdı,
böyle bir söz dokundurunca kocası:
Karıcığım,
dedi neredeyse bizde el alem gibi saç saça baş başa geleceğiz. Benim altın
perçemli oğlumu gözüm götürmedi galiba! Allah gönlüme göre hayırlısından,
ömürlüsünden versin de varsın kel oğlan olsun.
Kuru
yerde yatan minare kadar rüya görür derler; Idı ile Bıdı da yedi yıl bu hülya
ile avunmuşlar ya, Allah ne yapmaya kadir değil. Gel zaman, git zaman, bunlara
sırma sac! bir kızla altın perçemli bir oğlan vermiş; gönüllerine göre
besleyip büyütmüşler; günün birinde a! bayrak kaldırıp toy düğün etmişler.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine, gökten üç elma düştü; böyle
bir murat isteyenlerin niyetine
Baki YİĞİT
1955 yılında Malatya ili, Hekimhan ilçesinin Yeşilpınar(Dostal) köyünde
doğdu. Babası Yakup Yiğit annesi Elif Yiğit’tir. Malatya lisesinden
sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünü
bitirdi
1979 yılından beri Kültür Bakanlığına bağlı Malatya Güzel Sanatlar
Galerisi Müdürlüğünde görev yaptı. Helen malatya Müze Müdürlüğünde
araştırmacı olarak görev yapmaktadır.
Şiire Üniversite yıllarında başladı. Birkaç Şiiri çeşitli dergi ve
gazetelerde yayınlanmıştır. Aşağıdaki şiir kendisinden alındı.
SENSİZLİĞE SÖYLEDİM
Bir akşam başlıyor siyah bulutlara
Islak yollara sarhoş ışıklar düşüyor
Gözlerim kitabımda düşüncelerim seninle
Seni Düşünüyorum.
Biliyorum geleceksin bir gün sonu
Tüm mutluluklarımı yitireceğim
Ağaçlar yapraklarını dökerken
Yeryüzü sevinçleri bensizde mutlu
Onlara bensizde gidebilirsin
Bende karanlık da ıssız evrene bakıp
Gelmeni bekleyeceğim
İstasyon caddesinde duyacağım
Gerçeğin acılığını
Halil YAZGAN
Malatya’nın Hekimhan ilçesine
bağlı Ağılyazı köyünde 1954 Yılında doğdu. Liseyi bitirdi. 1978 yılında
nüfus memuru olarak göreve başladı. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladı.
Yazdığı şiirlerden bazılar yerel gazetelerde yayınladı. Aşağıdaki şiir
kendisinden alınmıştır.
BİR EVİN HOROZU ÇOĞALMIŞ İSE
Ne hayır beklenir ne bereket
Bir evin horozu çoğalmış ise
Yaşamaya yüklü konar sefalet
Bir evin horozu çoğalmış ise
İşleri çoğalır gücü azalır
Sinirler bozulur sözler çoğalır
Küçükten büyüğe saygı yok olur
Bir evin horozu çoğalmış ise
İncinir kalpleri bir gün kırılır
Dünyaya zevkler kökten yıkılır
Sevgi bahçelere kinler dikilir
Bir evin horozu çoğalmış ise
Niyetler bürünür toza dumana
Dönüşür bir gün yamanı
İçinden çıkılmaz döner ummana
Bir evin horozu çoğalmış ise
Halil der herkes bileli haddini
Önce tanımalı insan kendini
Çoğa mal ederler makam derdini
Bir evin horozu çoğalmış ise
18. Yüzyılın
ikinci yarısı ile 19. yüzyılın başlarında yaşamış bir halk ozanıdır.
“Sene bin iki yüz yirmi dört oldu
tamam
Gelse gerektir ahir Mehdi-i
sahip-zaman”
biçimdeki bir deyişinde 1809 yılında hayatta
olduğu anIaşılmaktadır.
Asil ad
Mustafa olup, Hekimhan’ın Çulhalı köyünde dünya ya gelmiştir. Bir süre
köyde kaldıktan sonra Kangal'ın Çaltepe köyüne yerleşmiş daha sonra bu köyden
de ayrılıp bilinmeyen bir yere göçüp gitmiştir. Nerede ne zaman öldüğü
bilinmemektedir.
Bir gün Hacı
Bektaş'ta Feyzullah Çelebi'ye saz çalıp şiir söyledikten sonra saz ve sözünü
çok beğenen Feyzullah ÇeIebi'nin "Ne güzel söyledin evlat,
sevindik" sözü üzerine "Sevindik" sözünü kendisine mahlas
olarak almıştır
Gönül
aşk kitabin Sen al eline
Serimize
ne yazılmış görelim
Tevhit
kelimesin getir diline
Din
Serverine salavat verelim
Din
Serveri hak Muhammet Ali 'dir
Yardımcımız
keremkani Veli'dir
Bizden
ezel gelen birden uludur
Derdimizin
dermanın görelim.
Tabipler denliye derman eylesin
Şah Hüseyin ilmi kelam söylesin
İmam Hasan ummanları boylasın
Sıdkınan kulak urup dinleyelim.
Dinen gelen imamların sesidir
İmam Zeynel imamların hasıdır
İkrarına inkar olan asidir
İkrarı inkar edene soralım
İnkar eden münkir Hakka kul olmaz
Coşkun akan muhabbete göl olmaz
Ol imam Bakirin sırrı denilmez
Sizin ile hal evine varılmaz
Hal evinde hal olalım halınan
İmam Cafer bir yol kurmuş yolunan
Bin birimize tatlı dilinen
öğüt nasihat teselli verelim
Teselli vererek müşkülin kandır
Muhabbet şamının çırasın yandır
Yolunu Musayi Kazım’a döndür
Üstat nazarına doğru varalım
Üstadımdır dost yüzüne bakıtan
Hocam İmam İrza’dir okutan
Özünü seçegör yelmiş ikiden
Sizin ile yetmiş üçe varalım
Kadim islam dini yelmiş üç olur
İsmail’e inen kurban koç olur
Önü sonu bu Faniden göç olur
Onlar göçmüş ya biz neye duralım.
Geliciden gel olunca durulmaz
Taki’yi Naki’yi seven yorulmaz
Tasdik olmayınca Hakk'a erilmez
ikiliği kalbimizden ıralım
Hak Taala sever tastık kulları
Coşkun akar muhabbetin selleri
Hasan Askeri'nin gonca gülleri.
Firdevs'i aladan açmış görelim
KUL SEVİNDİK bülbül intizar güle
Şah Muhammet Mehdi zuhura gele
Düşmüşlerin elin ala kaldıra
Temanna eyleyip yüzler sürelim.
Muharrem AKINCI
Muharrem Akıncı 1960 da Malatya ya bağlı Hekimhan İlçesinde doğdu
Lise Mezunu Olup Bir Kamu kuruluşunda memur olarak görevine devam ediyor. Şiirlerin
saz eşliğinde, koşma türünde çalıp söylemekte saz şairi geleneğini sürdürmektedir.
Bu şiir kendisinden alınmıştır.
GÖNÜL
Gönül sana nasıl söylesem
Nasihatim nasıl versem
Varıp böyle yar seversen
Sana sözüm yoktur gönül.
Bilirim nasıl seversin
Hem seversin, hem yanarsın
Bilmem nasıl uslanırsın
Bende mahna bulma gönü
Böyle seven bir sen misin
Keremde yandı bilir misin
Ferhat, Mecnun, Aslı mısın
Bülbülü hiç katma gönül
El insaf nedir bu halin
Derdinle büküldü belim
Muharrem bur garip kulun
Hal bilmeze çatma gönül
Etme gönül, tutma gönül.
SADIK
BABA
Asıl adı Hüseyin
olup Hekimhan’a bağlı Güvenç köyünde 1 Mart 1771 (Rum 1187)’de
dünyaya gelmiştir. Babasının ad Kurada Ali’dir. Genç yaş da şohreti
oldukça yayılan aşık okur yazarlığı olmayan ümmi bir kimsedir. şiirlerinde
Sadık mahlasını kullanmış,
halk arasında da Sadık Baba ismi ile sevilip sayılmıştır.
Çocukluk ve
gençlik yıllarının önemli bir bölümü Sivas’in Karaöz köyü ile
Hekimhan’ın Basak (Başak) köyünde geçmiştir.
İlham
geldikçe söylediği şiirleri yakın arkadaşı Molla Bek-taş tarafından
tutulan bir cönket yazıya geçirilmiştir. 35 Yaşından sonra kendi köyü
olan Güvence dönen aşık köyünde evlenmiş ve çoluk çocuğa kavuşmuştur.
Halen köyde torunları bulunmaktadır. Hayatının sonuna kadar çiftçilikle
geçinmiş ve 8 mart 1837de Güvenç köyünde vefat etmiştir.
Bu gün
kendi köyü ve çevre köylülerce mezarı ziyaret yen olarak kabul
edilmektedir.
Tarikat
meclislerinde kendini yetiştiren ender insanlardan olan Sadik Baba Bektaşi
edebiyatında sivrilmiş yedi şairden biri sayılır.
Kumralımsı,
sarı saçlı, uzunca bıyıklı, sarı sakallı, orta boylu, sessiz, sakin,
parlak gözlü bir kimse olup Vahdet-i Vücut prensibini benimsemiştir. Din ve
tarikat ulularını sevmiş, onları şiirlerinde övmüştür. Şiirlerinin çoğu
dini, tasavvufi ve öğretici türdendir.
Şiirleri,
Cemal Özbey tarafından Sadık
Baba, Hayati ve Deyişleri" (Ankara 1957 ) adıyla yayımlamıştır.
Gönül
seIamını kamile söyle
Alıcı
olmayınca açma dükkanı.
Ariflik
manasın sor sual eyle
Müşterisiz
yerde olma lisanı
Cahil
ikrar eder ahtinde durmaz
Burda
ağlamayan 0 demde gülmez
Yalan
ile iman bir yerde olmaz
Neden
maruf yalancının imanı
Cümle
alem gezer arar Hak deyi
Arif
ifşa eder kula bak deyi
Nehi
münkir inkar eder, yok deyi
Men
ademde gördüm Hakk'ın ihsani
Yerde
değil, gökte değil ya kande
Acep
Hak mihman mi ola bu tende?
Velakat
kerremna bani ademde
Kimse
bilmez kimde mihman cananı.
Almayana
değil sözü'm alana
Gerçekler
yuf dedi kalbi yalana
Canım
kurban olsun halden bilene
SADİK'a
bildirdi küllü noksanı.
Seydi Battal EKİCİ
1945 yılında Malatya’nın
Hekimhan ilçesine bağlı Molla İbrahim(Doyran) köyünde doğdu. Orta okulu
bitirdi. Yerel gazetelerde şiirleri
yayınlandı. Şiir yazmayı sürdüren Seydi Battal Ekici serbest meslek
mensubu olup halen Malatya’da oturmaktadır. Şiir kendisi tarafından verilmiştir.
KÖYÜM
Dünyayı ilk gördüğüm
Benim o güzel köyüm
Akraba ve komşumla
Yaşadığım can köyüm
Davarımız yayılır
Güzel yaylalarında
Ölür isek ölümüz
Sende gömülür köyüm
Sen tabiat bahçesi
Bizler sana gül köyüm
Sen ebedi yaşarsın
Bizler ölürüz köyüm
Battal diyar köyüne
Küçük ve büyüğüne
Sense mahşere kadar
Bereketli ol köyüm.
Veli
YURTSEVEN
Hekimhanın Güzelyur Kasabası Faraşlı mahallesinde 1933 yılında doğdu.
Diğer namı ile Veli Çavuş olarak da tanınır.
Güzelyurt belediyesinin emektarlarından olup 1986 yılında emekli olmuştur.
Halen Güzelyurtta ikamet etmektedir.
AĞLA GÖZÜM YAŞ BULAMAM
Ağlar gözüm yaş bulamam
Bina yapsam taş bulamam
Şu dünyayı elesem de
Bana uygun eş bulamam
Kimselere kastım yoktur
Para eden postum yoktur
Şu dünya yi eledim de
Benden gayrı dostum yoktur.
Ast değilim, üst değilim
Süt dolu tas değilim
Ben nefsimi eledim de
Bende bana dost değilim
Sevil velim sende sevil
Biraz insanlığa eğil
Bu dünyanın saltanatı
Bir dakika bile değil
ALİ ERCAN
Şair,1958 yılı Aralık ayında, Malatya’nın Hekimhan ilçesi Uğurlu (Baltacıbaşı) Köyü’nde doğdu. İlkokulu Uğurlu Köyün'de, liseyi Hekimhan`da okudu. Sivas Eğitim Enstitüsü`nden mezun olduktan sonra Samsun’un Vezirköprü ve Karabük’ün Eskipazar ilçelerinde öğretmen olarak çalıştı. 1990 yılından bu yana Almanya`da Türkçe öğretmeni olarak çalışmaktadır.
KARDELEN
.Kardelen Zor günlere açan çiçek,
Baharı muştulamanı seviyorum,
Dağların doruklarında,
En kötü koşullarda,
Kar altında çimlenmeni,
Zor günlere sürgün vermeni.
Aydınlık gelecekler gibi
Aydınlık çiçeklerini,
Buram buram kokunu,
Zirveleri zorlayan
Özgürlük tutkunu seviyorum,
İnadına sevdanı,
Bilge insanlar gibi.
Bir yanın daha var ki,
Sana muhabbet duyduğum,
Aramızda kalsın ama;
Güneşine açıldığın dağların
Kör karanlılığında
Ayazlara yanışın,
Boynu bükük bakışın
Ve sorgulayan duruşunla
Ne kadar da benziyorsun
Sefil halkıma.
Rödermark, Kasım 2000
TOPRAK
Toprak Alabildiğince geniş,
Olabildiğince hovarda.
Gem vurulmuş ırmaklara doğurgan
Uçsuz bucaksız ovalarda.
Bire bin veren Veysel‘in yari toprak.
Ağaları barışık da
Marabası kan bıçak.
Kan ter işleyeni aç,
At oynatanı tok toprak.
Ya sende bir uğursuzluk var
Ya insanlarında!
Atatürk Barajı, Temmuz
1999 Ali Ercan e-mail aliercan@t-online.de
Bu bölümde yer alan bilgilerde değişiklik var ise lütfen bildiriniz.